[vc_row][vc_column][vc_column_text]Yazmak eylemi, içinde bulunduğumuz dönemin ruhuna uygun bir şekilde değişim gösteriyor.
Ama yazmak eyleminin içinde gizili olan yarına kalmak, yaşadığını, gördüğünü, hissettiğini başkalarına onların da eksikliğini tamamlayacak şekilde ortaya koyarak koca bir yapbozun bir parçası olarak yaşamı anlamlandırmak misyonunu hiç kaybetmiyor.
Günümüzün hızlı akışında insanların bu aktarımı sosyal medya mecralarından kısa ve çok kısa ifadelerle yapabiliyor oluşu, bir nebze yazan açısından işlevsel olsa da ne yazık ki bu “sanal” bir duygu durum.
Yazmanın yazara katacağı derinlik ve o keyifli yolculuğa çıkmak, yolculuğun sonunda kendinden bağımsızlaşmış bir eser ortaya koymak noktasında bu hızlı akış ve algoritmalarla kuşatılmış “çevre” tanımlaması ile mümkün olamıyor.
Tıpkı HES borularına sıkıştırılmış sular gibi… Enerji üretiyor gibi görünse de, doğanın, akışın ve yaşamın içinden koparılmış ve denizine ulaşamayan derelere dönüşmek ve bunu da normalleştirmek…
Ceylanın içemediği, ekine can veremeyen, güneşin yansıması ile ışıldamayan ve nihayetinde denizine kavuşamayan sular misali beton kanallarda hapsolmak…
Kendi akışımızı doğanın akışından yalıttığımızda veya bunun yapılmasına razı geldiğimizde biz de artık o ırmak olmaktan çıkıyor ve başka bir “şey”e dönüşüyoruz.
Bu da bizi; gördüğümüz, yaşadığımız ve değiştirmeye çalıştığımız çelişkilere karşı bir üretim ile sanata dönüşen eserler yerine, o çelişkileri didik didik etme cesaretimizi de kıracak başka ve daha büyük bir çelişkinin içine hapsediyor.
BİR ESERİN İNSANLARA ULAŞABİLMESİ İÇİN NE YAPMALI?
Teknolojinin yaygınlaşması ile verilere, bilgilere ve daha önce üretilmiş olan şeylere daha kolay erişebiliyor olsak da, hızlı tüketim çağında derinleşmek ve derinleşmek için gerekli kaynaklardan beslenebilmek daha da zorlaşıyor. Bu ters orantılı süreç bir yandan yaratıcı üretimlerin ortaya çıkmasını, toplumsallaşmasını, onu ortaya koyanı da dönüştürerek bir sonraki üretimine onu hazırlamasını da kolaylaştırmıyor.
Bir yandan eserlerin ortaya çıkarılmasını zora koşan bu süreç, diğer yandan da onun toplumsallaşabilecek kanallar ile bugün ve yarın için ulaşmak istediklerine temas edebilmesini farklı şartlara bağlıyor. Mevcut iktisadi sistemin içinde bir “sektör”e ve onun muhasebelerine sıkıştırılmış olan bu “toplumsallaşma” olanağını edinmek de kimi zaman yaratıcılık ve özgür düşüncenin bazı kalıplara sıkıştırılmasına yol açabiliyor.
Bu sıkışmışlığı aşabilmek, akışın içinde olabilmek, eser ortaya koymak ve erişebilmek için emek, cesaret, sabır ve hedeflerin ortaklaşabileceği kanallardan geçiyor.
Bu nedenle KİTAPOL yayıncılık olarak, kurgu edebiyat ve inceleme-araştırma, eğitim alanlarında eserlerini toplumsallaştırmak isteyen yazar ve yazar adaylarına, çevirmen ve editörlere çağrı yapıyoruz.
Bahsettiğimiz çelişkileri birlikte aşabileceğimiz, “İyi kitaplar, okurla buluşsun diye” başlattığımız çalışma ile ilgili detaylı bilgi almak ve tanışmak için internet sitemizi ziyaret edebilir, bizlerle iletişime geçebilirsiniz.
whatsapp: +90 545 440 11 84[/vc_column_text][vc_single_image image=”3186″ img_size=”full”][vc_column_text]Her yazar, yazdıklarının okurla buluşmasını ister.
Kitapol yayıncılık olarak bizler de iyi edebiyat eserlerini okurla buluşturmayı hedefliyoruz.
Siz de kendinizi tanıtarak ve eserlerinizi göndererek bu buluşma için adım atın…[/vc_column_text][vc_separator][vc_column_text]
Çabanızı, emeğinizi ve bunların ürünü olan eserlerinizi önemsiyoruz…
Ancak yazıya geçmiş düşüncenin değeri vardır; geri kalanlar boş çırpınmalardan, rüzgarın alıp götürdüğü bir saatlik hayallerden, başka bir şey değildir.
Emile Zola
[/vc_column_text][vc_column_text]Lütfen tanışma sayfamızı ziyaret edin:
https://www.kitapol.com.tr/editor/[/vc_column_text][/vc_column][/vc_row]