Artık Öğrenmekten Çok Bir Skor Yarışına Dönüşen Aktivite: Kitap Okumak

Yazar kitapol

[vc_row][vc_column][vc_column_text]Eren Cicibıyık[/vc_column_text][/vc_column][/vc_row][vc_row][vc_column][vc_column_text]

“Hızlı okuma kursuna gidip, Savaş ve Barış’ı 20 dakikada okudum. Olay Rusya’da geçiyordu.” — Woody Allen

Kadim tarihiyle bilginin nadide kaynağı olmuş kitaplar, 21. yüzyılın hız beklentisine yenik düştü ve günümüzde bir skor yarışına dönüştü.

Evet, özellikle Türkiye’de okuma alışkanlığı konusunda sınıfta kalsak da, azınlık olan okuma alışkanlığına sahip kişilerin de verimlilik ayağında birçok sorun yaşadığı ortada.

Özellikle okunan kitap adedinin kitaptan alınan bilgiyi sindirmenin çok önüne geçtiğini siz de fark etmişsinizdir.

Neden böyle bir tablo var?

Çünkü okuma alışkanlığımız bilgiyi sindirme serüveninden çok, bir skor yarışı olarak algılanmaya başlandı.

Haftada 2 kitap hedefi, bir ay içinde okunan kitap sayısını her ay artırmaya çalışmak ya da benzeri aşırılıklar ne kadar gerekli?

Derinine inip incelememizin faydalı olduğunu düşündüğüm bir konuya giriş yapalım.

Bir ay içinde okuduğunuz kitap sayısı neden önemli değil?

Bir örnekle başlayalım: Kendinize bir ay içinde 5 kitap okuma hedefi koydunuz diyelim. Motivasyonunuz yüksek, yoğun bir okuma dönemine girmeye hazırsınız. Hedefinizi gerçekleştireceksiniz.

Tebrikler: İşte tam da bu andan itibaren odaklandığınız ana nokta kitaptaki bilgileri içselleştirmek değil, kitabın son sayfasına gelmek oldu.

Sorunun kaynaklarından birine geldik. Artık okuduğunuz kitap büyük bir hedefin, kendinize “Ben bu ay 10 kitap okudum” demek için hazırlanan bir planın parçası oldu.

Kendi adıma konuşmak gerekirse, konu bütünlüğü yoksa ya da çapraz okuma yapmıyorsam bir ay içerisine doldurabildiğim kadar kitap doldurmak hiçbir zaman verimli olmadı.

Türü fark etmeksizin her kitabın kendine ait bir zamana ihtiyacı vardır. İçindeki bilgileri gerçek anlamda öğrenmek için, hikayesinden ya da anlatımından kendimize bir şeyler çıkarmak için bu süreci yaşamamız gerekiyor.

Ancak bu sihirli süreç, bir yarışma olarak değerlendirildiğinde hepsi farklı bir hazine barındıran kitaplar, aynı şeye dönüşüyor: Sayıya.

Belli bir süre içerisinde bitirmek zorunda değilseniz ya da bu okumalar mesleğinizin bir parçası değilse, aceleci bir şekilde okumanızın pek bir anlamı yok. Çünkü günün sonunda yaptığınız şey, gözlerinizi binlerce satır üzerinde gezdirmekten ötesine gidemiyor.

Bu noktada istisnalar yok mu? Tabii ki var. En basit örneğiyle akademisyenler, yaptıkları iş gereği düzenli olarak limitlerini zorlayarak okur. Ancak burada farklı bir boyut var. Akademisyenlerin yaptıkları okuma teknikleri (örnek: skimming) ve not alma teknikleri kaynaktaki bilgileri her daim erişilebilir kılmak üzerinedir.

Yani detaylı ve teknik bir kitabı 3 günde bitirseler de, aldıkları notlar ve işaretledikleri yerler, o kitabın özünü kavramak ve gelecekte kullanmak için kolaylıklar sağlar. Kitaba geri dönüş sıklıkla yapılabilir. Bu da bilginin sürekli olarak güncel kalmasını sağlar.

Eğer akademisyenlik gibi bir meslek içinde değilseniz ve kitaptaki bilgileri erişebilir kılmıyorsanız, kitabın potansiyelini yeteri kadar değerlendiremiyorsunuz demektir.

Aceleyle ve kitabı bitirmek için okumak; Hiçbir detayını hatırlamadığınız bir yolda koşmaya benzer. Aklınızdaki tek şey bitiş çizgisidir.

Yazarın belki de ömrünü adayarak ortaya çıkardığı bir çalışmanın meyvesini 3 günde sindiremezsiniz.

Kimi kitaplar vardır ki, ortaya düzenlenip yayınlanma sürecine gelene kadar yazarın ömrü bile yetmemiştir. Aynı şekilde kitap, yazan kişinin seneler boyunca sabır ve titizlikte üzerine çalıştığı bir eser olabilir. Gelecek soru basit:

Bu kadar derin bir yaşanmışlığı ve tecrübeyi barındıran bir kitabın hak ettiği gün sayısı sizce 2 ya da 3 müdür?

Burada kitapların türlerine de ayrı bir parantez açmak gerekebilir. Örneğin içindeki bilgiyi içselleştirmek için 2–3 günün yeterli olabileceği kitaplar muhakkak vardır. Fakat içinde uzmanlık ve çeşitli zenginlikler barındıran kitaplar için bu durum pek geçerli değil.

Yine de bu saatler içinde biten bir şiir kitabı da olsa, şairin yazdıklarını, yaşanmışlıklarını sindirmek için bile bir zaman kitaptan aldığımız verimi artırır.

Kimi zaman bazı kitaplar, sadece eser sahibine saygıdan bile satırları birden çok okunabilir. Bu satırları her okuyuşta da farklı bir pencere açılması oldukça normaldir.

Hedefleri somutlaştırmak bizi neden mutlu hissettiriyor?

Eğitim hayatımızdan beri başarılı olduğumuz ikna olmak için sayısal bir veriye ya da göstergeye ihtiyaç duyarız. Eğer karnemiz iyiyse, iyi bir öğrenci oluruz. Sınavlardan yüksek puan alırsak, yüksek prestijli okullara gideriz. İyi bir maaş alırsak, yaptığımız işte çok iyiyiz demektir… Örnekleri uzatabiliriz. Fakat ana noktamız belli.

Hayatın her yerinde olduğu gibi okuma sürecinde de ne kadar başarılı bir okuyucu olduğumuzu kaç kitap okuduğumuza bakarak değerlendiriyoruz.

Çünkü nitelik yerine niceliğe bakıp vicdanımızı rahatlatma güdüsünü çok küçük yaştan beri takip ediyoruz.

Bir kitapta bahsedilen bilgi üzerine düşünmek ve o bilgiyi nitelik haline getirmek yerine niceliğe odaklanmak büyük bir yanılgı.

Gözle görünmeyen unsura -niteliğe- odaklanmak; gözle görülür fark yaratır.

Son Düşünceler ve Tavsiye

Hedef koyup okuduğunuz kitap sayısını artırmaya çalışmak sizi iyi hissettiriyor ve özgüveninizi artırıyor olabilir. Fakat bu hız tutkusuna kapılmak, kitaplardan aldığınız verimi son derece düşürür.

Eğer üzerine bir çalışma yapmayacaksam ya da belirli bir tarihe kadar okuma zorunluluğum yoksa hiçbir kitabı en kısa sürede bitirmeye çalışmam.

Okurken gerçek anlamda keyif alarak okumaya çalışıyorum. Not alma ihtiyacı hissedersem not alıyorum, yazarın tavsiye ettiği kaynaklar varsa onlara göz atıyorum. Bu ufak değişim büyük bir fark yarattı.

Bir aya 10 kitap sığdırmak yerine bir kitaptaki bilgileri kararınca demlemek ve o bilginin tadını çıkarmak bana çok şey öğretti.

Ufak bir tavsiye: Kendinize koyacağınız en iyi hedef, kitaptaki bilgileri en kalıcı şekilde öğrenmeye çalışmaktır. Acele etmenizi gerektirecek bir durum olmadığını hatırlayın. Çok daha farklı hissedeceğinizi garanti ediyorum.

Sonuç hiçbir zaman değişmez: Nitelik, niceliği yener.

Konu acele etmemeye gelmişken Jacqueline Woodson: Yavaş okumak bana yazmak hakkında ne öğretti isimli TED konuşması size bu konuda ilham verebilir.

[/vc_column_text][/vc_column][/vc_row][vc_row][vc_column][vc_column_text]Kaynak: https://medium.com/t%C3%BCrkiye/art%C4%B1k-%C3%B6%C4%9Frenmekten-%C3%A7ok-bir-skor-yar%C4%B1%C5%9F%C4%B1na-d%C3%B6n%C3%BC%C5%9Fen-aktivite-kitap-okumak-29a44dbd9c37[/vc_column_text][/vc_column][/vc_row][vc_row][vc_column][/vc_column][/vc_row]

yorum bırakın

Translate »